29 Aralık 2013 Pazar

Olsun

Doğumdan 1 ay sonra kuaföre gittim. Aramızda şöyle bir konuşma geçti:

-Bebeğinizin adı ne?
-Uzay
-Uzay? hmm olsun! Uzay Heparı vardı di mi?
-hmm evet rahmetli
-Neyse canım sizde merkür venüs dünya mars çocuk yapmaya devam edersiniz
-Benim borcum ne kadardı?

the end


24 Aralık 2013 Salı

Çıkış

Benjamin Button gibi hikayenin başına dönmek istemezdim ama bu bebelerin bir de çıkış hikayeleri oluyor. Her anne için başka başka hikayeler ve travmalar yaşandığını söylesem yanlış söylemiş olmam zannımca. 

Hamileyken sokakta tanımadığım insanlar, asansörde komşu kadınlar beni durdurup durdurup kendi doğumlarını anlatıyorlardı. O zaman bu çok garibime gitmişti ama kendim de doğurunca ve kendi hikayemi milyonlara anlatasım gelince, travmalar paylaştıkça güzel hissiyatına ben de kapıldım.

İlk defa doğum yapılacaksa inanılmaz bir "bilinmeyen"in içinde buluyor insan kendini ve takdir edersiniz ki insan bilinmeyenden aşırı derece korkar. Milyonlarca kere yaşanmış bir durumun bu kadar bilinmez bir hal alması da ilginç ama benim durumumda bu durumu sevgili old-school karizmatik doktoruma borçluyum diyebilirim.Saçlarındaki aklar kadar doğum yaptırmış Dr.Who amcamız kadınlarla uğraşmaktan sıkılmış veya mesleki deformasyona uğramış olacak ki yüzlerce sorumu "daha belli olmaz", "bakalım görelim", "zamanı gelince" şeklinde kısa kısa cevaplayarak bu bilinmeyen durumu iyice ortaçağ karanlığına gömdü sağolsun.

40.haftaya yaklaşırken Uzay bey de içinde yaşadığı habitatı çok ekmek elden su gölden görmüş olacak ki gelmek bilmedi. Doktorun doğumdan önceki son kontrolümde laf arasında perşembe gelin de bebeği suni sancıyla alalım demesi beni internetteki bütün forumlardaki suni sancı hikayelerini okumaya itti ve tabiki daha da korkmama sebep oldu .

Suni sancı dediğimiz şey kolunuza bağlanan bir serum ve suni bir şekilde kasılmanızı sağlıyor. Doğum yapacakları korkutmayı gerçekten istemem ama özellikle son bir saatte çektiğim acının resmini sanırım abidin amca bile yapamaz. Ama doğurduktan sonra böyle bir rahatlama yok:) Normal doğum yaptığım için pişman değilim ama herkese söylediğim gibi benimki biraz cahil cesareti gibi oldu.

Sonuç olarak içimde kalacak değildi ya doğurdum:) Peki ya kocam neredeydi? Bütün filmleri ve klişe doğum sahnelerini unutun öyle elini tutan koca nerdeeeeee..sahne şöyle: kocam Uzay'ın fotoğraflarını çekiyor, ben hemşireye yarım saat içinde bebeği yanıma getirirsiniz değil mi diye soruyorum (o halde bile bir organizatörlük te allaım), hemşire Uzay'ı burnuma sokuyor Uzayı doğru dürüst göremiyorum, Doktor hemşireye benim için "şoka girdi heralde diyor. Ama bilmiyordu ki  bana hiçbirşey anlatmadığı, beni psikolojik olarak bu duruma hiç hazırlamadığı için ona gıcık kapmışım, küsmüş konuşmuyorum:)

Bir de bunun üstüne çocuğu çıkarır çıkarmaz bunun adı "Deniz" olsun benim kızımın adı demez mi. hımm kem küm olur molur dedikten sonra odaya kontrole gelince 'adını Deniz koydunuz mu? diye soruyor, benim cevabım aynı kendisi gibi kısa ve net oluyor: "Hayır"!


















Google image değil gerçek Uzay ayağı:)

16 Aralık 2013 Pazartesi

Bir Ananın Dramı

-Anne Beni Taşıyamadığını Düşünüyorum!
-Evet evladım seni taşıyamıyorum! Acaba bunda 7 aylıkken neredeyse 10kg olmanın bir etkisi olabilir mi?
-Aguu
...................................................................................................................
"Bir bebeyi taşımakta ne var canııım" dediğinizi duyar gibiyim. Size önerim 10kg'lık bir dambıl ile gün boyu dolaşmanız. Sadece taşımak da değil, yere bırakıp, her gün en az 40 kere kaldıracaksınız. Hemi de bebe hareketli bir dambıl, zaptedmesi çok zor ve her geçen gün zorlaşıyor.

Velhasılı kelam minyon ve hayatında neredeyse hiç spor yapmamış bir insan olarak Uzay'ı taşımak benim için başlı başına bir sorun oldu. Ben de konuyu uzmanına bırakmak istedim. Çok gelişmiş bebe sektörü tabiki bu konuya baya bir kafa yormuş, ben de hepsini bir bir aldım. (Ana olacaklara bir nevi amme hizmeti yapmış olayım piyasadaki ürünleri değerlendireyim)

İlk olarak kanguru dediğimiz şu ürünü aldım:



Tek başına iseniz bağlaması çok zor.. binlerce kilidini tek tek bağlamanız gerekiyor.









Sling:



Bu ürünü bağlayabilene ödül veriliyor. Ben hiç kullanamadım. Kışın kullanılabilmesi münkün değil üstünüze palto giyemezsiniz.







Yandan Sling: (Sling'in yandan yemişi)




Bu nispeten takması ve kullanması en kolay ürün, en çok bunu kullandım. Ancak bu da beli inanılmaz ağrıtıyor ve bunu da kışın kullanmak mümkün değil.








 Belki de sorunun çözümü çok basit: Bebeği babaya taşıtmak:)








Sonuç olarak yüzlerce lira harcadıktan ve bel fıtığı olma riskiyle burun buruna geldikten sonra şunu rahatça söyleyebilirim: Çocuk işi kondisyon işi ve eskiden sling mi vardı azizim!

                                    














Not: Google'da sırtında bebesi olan anadolu anası bulamadım, Peru anası buldum. Ana anadır hattı zatında!

14 Aralık 2013 Cumartesi

Yeme annem, yeme gülüm

Doğumdan sonraki kilolar malum. Kafadan 5-6 kilo kalıyor vücutta. Emzirirken verirsin verirsin bişeycik kalmaz deniyor ama ben 7 aydır toplam yarım kilo verebildim. Tabi bunda içimin delice istediği tatlıların payı büyük hatta büsbüyük. Eskiden dolapta çürüyen reçel kavanozlarının artık dibi tertemiz, bir ayda bitirilebilen nutella (nutellanın içinde palm yağı varmış sarelleye döndüm) kaplarına düşseniz kafanız yarılır. Emzirdiğin için bu kadar canın istiyor diyorlar, umarım öyledir ve umarım emzirmeyi bırakınca bu istediğim azalır. 

Anonimin dediği gibi: Analar taş yer, yarımşardan 5 yer veya ünlü bir diyetisyenin de dediği gibi : Yeme annem, yeme gülüm!


                             

Not: Bu fotoyu bana gösterip saatlerce gülmeme sebep olan ve çevreden 'salak yemin ediyorum gerizekalı bunlar' dedirten canım arkadaşım Alican'a copyright'ı bir borç bilirim. Adamımsın!

11 Aralık 2013 Çarşamba

Non-stop Vesvese

Uzay doğduktan hemen sonra başladı diyebilirim. Psikolog arkadaşlar ne der ingilizcesi anxiety türkçesi vesvese midir artık bilemiyorum. İçime ara ara bir vesveseler, kuruntular, karabasanlar doluyor. Genellikle gece yastığa kafamı koydumda oluyor. Kah depremler oluyor, kah Uzay yere düşüyor, kah Uzay'ın başına binbir türlü şey geliyor. Yolda Uzay ile bebek arabasıyla yürürken bile içimden 'conspiracy theory'ler kuruyorum. Şu araç şurdan çıkarken kaysa bize çarpsa vb..Zaten 7 aydır non-stop uyuyamıyorum, bünyem hiç uyuyamaz oluyor. Amma velakin konuştuğum her annede varmış böyle duygular yalnız değilim galiba sanırsam muhtemelen. Bi masaja bi efendim yogaya mı gitsem kafayı sıyırtmadan?
                                                 foto copyright: Özlem'e çok teşekkürler:)

Konjunktur vs Tontişim

Delilik ile gerçek dünya arasında bir çizgi varsa anneler bence o çizgide baya bir yürüyüş yapıyor. Çocuğun olmadan önce 'bu konjunkturde.. ile başlayan diskurlar çekerken, çocuğun olduktan sonra kendini tontişim, ce-eee, aguu, bak bu köpek hav hav, bak bu kedi miyav derken bulunca kafadaki frekanslarda bi kayma yaşanıyor mutlaka.

Örneğin meselası geçen gün kendimi kocama şu cümleyi söylerken buldum: Kocacım 5 dakika büyük insanlar gibi konuşabilir miyiz? insan nelere hasret kalıyor, töbe töbe dinimiz amin.


9 Aralık 2013 Pazartesi

Sıkışmışlığını Anlıyorum

Var olmasa da dünyanın yoluna hiç tereddüt etmeden devam edeceği bir kişi şöyle demişti: "sıkışmışlığını anlıyorum". Halbuki hiçbirşeyden anladığı yoktu. Bir arkadaşım da şöyle demişti: Nefret sana yakışmıyor. Neyse bunun konumuzla bir alakası yok. Bu hiçbirşeyden anlamayan kişinin çocuklarına bir bakıcı ve annesi bakıyordu ve süper bir anne imajı çiziyordu.(Bu kişiye nefretimin tabiki bu  konuyla bir alakası yok). Bir çocuğa bir bakıcının bakmasında tabiki dünyamızın yeni koşulları, kadının çalışması bağlamında daha doğal bir şey yok ama ben evden çalışmasaydım da Uzay'a bir bakıcı baksaydı neler kaçırabileceğimi çok iyi biliyorum.
Var olmasaydı dünyanın dönemeyeceği ve belki de dönmesem daha iyi olur diyeceği bir arkadaşım (ki bu Cerenimodur iyiki doğmuştur bugün:) çalıştığı için bebeğini 4 aylıkken kreşe vereceğini, çok üzüldüğünü gözlerinin dolu dolu olduğunu söylemişti. O zaman hamileydim ve hiçbirşeyden anladığım yoktu. Kreşte sosyalleşir işte ne güzel demiştim. Şimdi düşünüyorum da ben aynı durumda olsam bırak gözleri dolu dolu olmayı şüngür sümük ağlardım. Çocuğu olmayanlar için şöyle anlatabiliriz: Bir kolunu veya bacağını plus kalbini kreşe bırakmak gibi bişe. (Görmemişin bebeği olmuş mode:on.blogger.com di mi Cerenimom? :)





7 Aralık 2013 Cumartesi

Veled-i Ziynet

İnsan hayatında ilk defa anne olunca sanki yüzyıllardır çocuklar doğmuyor, sanki yüzyıllardır anneler aynı şeyleri yaşamıyorcasına bir paylaşım içine girmek istiyor.

Anne olunca bir gün şöyle yaşanıyor:
sabah duruma göre saat 5-6-7 kalkış
-emzirme
-alt değiştirme
-bebeğin banyosu
-1 saatlik sabah uykusuna yatırma (1 saatte TV mi izlesem, kitap mı okusam, müzik mi dinlesem, kafa mı dinlesem karar veremeden saatin geçmesi)
-emzirme
-alt değiştirme
-oyun
-ek gıda verilmesi
-oyun
-emzirme
-alt değiştirme
-ek gıda verilmesi
-oyun
-öğle uykusuna yatırma
-emzirme
-alt değiştirme
-oyun
-ek gıda verilmesi
-oyun
-emzirme
-akşam uykusuna yatırma
-gece her 2-3 saatte bir kalkarak emzirme
-sabah  5-6-7 kalkış

velhasılı kendinizi, egonuzu, hayatınızı, non stop uykunuzu bir veled-i ziynete teslim ettiğinizin resmidir.. bir canlıyı içinizin yetmeyeceği kadar çok sevebilebilmenize şaşırırcasına!